(MHA) - Özdağ, “Bugün hepimizi yakından ilgilendiren, milletimizin geleceğini ipotek altına alma riski taşıyan hayati bir konuyu, su meselesini ele almak üzere huzurlarınızdayım.” diyerek başladığı konuşmasında, Türkiye’nin sanıldığı kadar su zengini bir ülke olmadığını vurguladı.
Özdağ, suyun yalnızca doğal bir kaynak değil, medeniyetin temeli ve stratejik bir varlık olduğunun altını çizdi. “Unutmayalım ki su yerine başka hiçbir maddenin ikame edilemeyeceği sınırlı ve mübarek bir kaynaktır.” diyen Özdağ, su krizinin çok boyutlu bir yaşam ve kalkınma krizi anlamına geldiğini ifade etti. Türkiye’nin uzun süredir yanlış bir algı içinde olduğunu dile getiren Özdağ, “Türkiye su zenginidir, hayır değildir. Yıllık kişi başına düşen kullanılabilir su miktarımız 1.519 metreküple su sıkıntısı çeken ülkeler kategorisindedir.” dedi. Türkiye’nin yarı kurak iklim yapısının, küresel iklim değişikliğiyle birlikte daha da kırılgan hâle geldiğini vurgulayan Özdağ, artan sıcaklıklar ve azalan su kaynaklarının tarımı, hidroenerjiyi ve içme suyu güvenliğini tehdit ettiğini belirtti.
Yanlış su yönetimi, hızlı şehirleşme ve plansız sanayileşmenin krizi derinleştirdiğini söyleyen Özdağ, “Kuraklık artık noktasal bir olay değil, bölgesel hatta ulusal çapta bir doğal afettir.” ifadesini kullandı. Tarımsal sulamada açık sistemlerin hâlen yaygın olduğunu hatırlatarak ciddi su israfına dikkat çeken Özdağ, “Geçenlerde bir belediyenin yolları su tankerleriyle yıkaması tepki çekti. Aynı vakitte barajlardaki su sıkıntısı son dakika haberi olarak geçiyordu. İşte durum bu denli içler acısıdır.” dedi. Özdağ, suyun sektörler arası kullanım oranlarına da değinerek, Türkiye’de suyun yüzde 74’ünün tarımda, yüzde 15’inin sanayide, yüzde 11’inin evsel tüketimde kullanıldığını belirtti. Tarımsal sulamada damla sulama ve modern tekniklere geçişin zorunlu olduğunu ifade eden Özdağ, sanayi ve kentlerde suyun geri dönüşümü ile gri su kullanımı ve yağmur suyu hasadı uygulamalarının yaygınlaştırılması gerektiğini vurguladı.
Suyun sadece ekonomik bir meta değil, toplumsal bir değer olarak görülmesi gerektiğini dile getiren Özdağ, “Sağlıklı suya ulaşmak temel bir insan hakkıdır. ‘Sudan ucuz, sudan bahane’ gibi deyimler suyun değersiz olduğu algısını güçlendiriyor.” dedi. Nüfus ve suyun bölgesel dağılımındaki dengesizliğe de dikkat çekerek, Marmara Bölgesi’nde nüfus yoğunluğunun yüksek olmasına rağmen su kaynaklarının sınırlı olduğunu ifade etti. Özdağ, çözüm önerilerini sıralarken suyun ulusal güvenlik stratejilerinin ayrılmaz bir parçası hâline getirilmesi gerektiğini vurguladı. Kuraklık izleme merkezlerinin güçlendirilmesi, modern sulama tekniklerinin yaygınlaştırılması, su kayıplarının azaltılması ve yerel yönetimlerin sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini belirtti. “Suyu yönetmek demek, öncelikle israfsız yönetmek demektir.” diyen Özdağ, belediyelere de su havzalarının korunması ve altyapının yenilenmesi konusunda çağrıda bulundu.
Konuşmasının sonunda suyun gelecek nesillerden alınan stratejik bir emanet olduğunu vurgulayan Özdağ, “Bu hayati konuda siyasi ayrılıkları bir kenara bırakarak ulusal bir duruş sergilemek hepimizin ortak sorumluluğudur.” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamaya da değinen Özdağ, “Sayın Erdoğan geçen gün ‘Vatandaşlarımızı susuz bırakmayız’ dedi. O belediyeler daha önce de sizin elinizdeydi, yapsaydınız, su sıkıntılarını gidermiş olsaydınız.” diyerek hükümeti geçmiş dönem icraatları nedeniyle eleştirdi. TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmayla su krizine dikkat çeken Doç. Dr. Selçuk Özdağ, suyun artık yalnızca çevresel bir mesele değil, ulusal güvenlik ve beka konusu olduğunu vurguladı.
